Benim için zor olan birinci şeyi biliyorum artık, gerçi iki yıldır biliyordum galiba. Yazmak. Herkesin tek dediği şey 'yazmayı denedin mi hiç?' hayır denemedim ve istemiyordum da ama şu an yazabilirim çünkü gerçekten her şeyi kafamda bitirdim. Gerçekten bitirdim. Yemin ederim. Kimse inanmıyor ama bu sefer kendime o kadar inanıyorum ki içimde her şey koptu, bitti, odunsa yaktım, külse savurdum, artık ne tutarım ne de çabalarım.
Önceden ne yazmaya cesaretim vardı ne de yaşadığım kötü şeyleri hatırlamaya çünkü kafamda o kadar silmeye çalıştım ve affetmek için o kadar üstünü örtmeye çalıştım ki ama örtülmüyormuş işte en ufak bir esintide gün yüzüne çıkıyormuş her şey. Bir hatasını kapatınca yenisini yapıyormuş yenisini kapatınca başkasını başkasını kapatınca bambaşka bir tane daha böyle sonsuz bir karmada savrulup duracakmışım artık bu turun üçüncü dönüşünde anladım ben. Belki geç oldu ama uzak gelecek için erkendi belki de.
Çok üzgün müyüm? Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum ne hissettiğimi, ne düşündüğümü bile bilmiyorum. Tek bildiğim kandırıldığım, kullanıldığım ve hiç sevilmediğim daha nice şey var ama eğer buna başladıysam yani olayları yazıp anlatmaya başladıysam kendime bir söz vermek istiyorum, kesinlikle bırakma. Bütün hikayeyi anlatmayı bitirmeden bırakma. Belki kimse okumayacak ama sen bileceksin ve unutmayacaksın. Aslında her şeyi senin nasıl bir aptal olduğunu bildiğim için yapıyorum, unutma kapasiten çok yüksek o yüzden yaz ve bu olayların hepsi internetin bir yerlerinde gömülü kalsın ama yeter ki sen unutma gerizekalı anladın mı!
Bu birinci bölümümdü benim için bir giriş, sizin için valla çok küçük bir adım gibi gözüküyor ama benim için 'hadi yaparsın' ittirişi. Kendimden bulduğum cesaret bile kırıntılar halinde ne kendime itiraf edebiliyorum ne de aptallıklarımı görmeye mecalim var ama unutmak istemiyorum, yaşadıklarımı unutmak istemiyorum, dünyanın en kötü insanları genelde katiller olur ama bir insanı öldürmek için de sadece bedenini öldüremeyiz, ruhum, sevincim, ışığım, kendimdeki beni bile öldüren katili ömrüm boyunca kötü hatırlamak için yazıyorum bu günlüğü. Sen büyük bir orospu çocuğuydun ve ben bunu geç bile fark etmedim hep biliyordum sevmeyi büyük biz meziyet zannettiğim için bunları bile bile sana göz yumdum. Hem kendimi kandırdım hem de etrafımdaki insanlar bana 'bırak artık şunu' demesinler diye onları kandırdım. Hiçbir güzel şey sana değmezmiş, ben sana değmemeliymişim.
Olduğum yerde sapsabit, put gibi, sütun gibi, taş gibi duruyorum. Japon binalar gibiyim 8,9 büyüklüğündeki depremlerde yıkılmam sadece dururum öylece, sabit, dümdüz. Öyle sabit duruyorum ki, kilo bile almıyorum anlamadım. Yiyorum, içiyorum, sıçıyorum, yatıyorum ama kilo almıyorum.
Aslında iki yıl önce hayal ettiğim hayatı yaşıyorum şu an, çok mutluyum cidden çok mutluyum, valla bak. Benim sıkıntım sadece etrafımdakilere. Ben sabit duruyorsam sizde durun aq. Yok bi ehliyet alalım, işe girelim, finansal yatırım yapalım, uçalım, kaçalım, manita yapalım, spor yapalım, akademik başarılar elde edelim... Bir durun yaa!
Ya da beni bekleyin, daha kendime gelemedim. Bu acayip güzel boşluk sizin de aklınızı çelmiyor mu? Müzik dinleyin, kitap okuyun, uyuyun! Her yıl erkenden kalkıp okula gittik, hiç mi 'keşke öğlene kadar uyusam' demediniz, şimdi uyun işte aq!
Ben hariç bütün arkadaşlarım ehliyet almış, işe başlamış, ben hala aynı yerde. Aslında gram umurumda değil ama kendimi geri kalmış hissediyorum. Onlar ata binip siktir olup gidiyorlar benim bir eşeğim bile yok! Anca dizi izleyem, film bakam, yemek yiyem, gezem, blog yazam...
Bir de olimpiyatları izliyordum ama kesin ben izliyorum diye bok gibi geçiyor o yüzden izlemeyi de bıraktım. Ha bir de 2 hafta önce tatile gitmiştim hatırlasınız, şimdi fark ediyorum ki gittiğim yerlerde yanmaya başlamış...
Bahtsız Bedevi gibiyim. Çölde kutup ayısı ne arasın!
Bitcoin'e girip batan arkadaşlarım bile varmış, 20 yaşındasın aq nerden geliyor bu Ellon Musk sevdası, hadi onu geçtim üç kuruş harçlığın vardı onunla nasıl batmayı becerdin o da ayrı bir konu.
Sinirliyim ama en çokta kendime, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor...
İzmir'e, Manisa'ya, Bodrum'a gittim. Bundan bir ay önce bana 'güzel bir tatile çıkacaksın' deseler cidden inanmazdım çünkü o kadar depresif ve bunalımlı bir ruh hali içindeyim ki tatilde bile istediğim gibi dinlenip eğlenemedim. Otelde kaldım, başkalarının evinde kaldım, otostop çektim, eğlendim, güzel yemekler yiyip içtim, güzel mekanlara gittim ama üstünden max 2 hafta geçmesine rağmen sanki bunları hiç yapmamışım gibi hissediyorum. Aslında hiç tatile gitmemiş, hiç eğlenmemiş, hiç gülmemişim gibi, olan-yaşanan her şeyi kafamda kurmuşum hissiyatındayım, sanki Leyla İle Mecnun'un final sahnesi amk.
Kanıtlarım olmasa yaşadıklarıma inanmayacağım, Allahtan otu boku, dağı taşı çeken bir insanım. Telefonumu da yakın zamandan değiştirmeyi düşünüyorum, yakın zamandan kastım KYK başvuruları başlasın o zaman. Şop programı yükleyeceğim diye telefon rehberinden tut, insta, snap hepsini sildim. Yanlış poz sorunsalı! Öyle bir yamuk durmuşum ki belim kapkalın çıkmış, düzelteyim derken foto da kalitesizleşti, 720p'den 144p'ye düştü ama yine de paylaştım. Harcayamam o fotoğrafı elbisem falan muazzam çıkmışım görmeniz lazım alev alıyorum. İtfaiyeler kapımda kuyruk (!)
Tek ve en acıklı sorunuma da gelecek olursak şansıma sokayım gittiğim her yerin habitatı yaşlı emeklilerdi. Gözüm, gönlüm ayak üstü s*kildi... İki yakışıklı görürüz, yaz aşkı falan ayağına gittiğim her yer yürüyen emekli maaşı. İnsan yanında torununu falan getirmez mi yaa, bu ne bencillik, bu ne ben merkezcilik! Biraz kendinize gelin yaşlılar! Böyle hayat mı geçer, insan yakışıklı torunu varsa getirmez mi yanında?! 100 kişinin içinden 10'u genç, 5'i hem genç hem yakışıklı ama ben %3 miyopum... sad...
Denizin içinde ne gözlük takabiliyorum ne de lens, yanıma köpek balığı yanaşsa bırak köpekbalığını koca balina gelse görmem! Yanlışlıkla bacağım falan değse hayvan 'az ötede yüz aq' deyip uzaklaşırım.
Son gün anladım bu böyle olmayacak, bırak yakışıklı görmeyi yanımdaki insanı bile göremiyorum! Utanmadan numaralı gözlüklerimle yüzdüm, şansıma sokayım en bereketsiz güne denk gelmişim. Modum çok düştü, yaşlı yaşlı adamlar çocuk simitlerinin içine girmiş yüzmeye çalışıyor... Beachlerde bile yaşlılar ama yiğidi öldür hakkını yeme çok imrendim.
Bayramda iki yaşlı tayfa var bir, kurban kesip bayramın sonuna kadar etle uğraşan tayfa iki, tatile çıkan tayfa. Umarım benim yaşlılığımda beachlerde geçer...

Belki de hayatımın en uzun deniz tatilini geçirdim ama kendimi gram iyi hissetmiyorum. Tatilin bile iyi gelmediği tek insan olabilirim. Yüzdüm, güneşlendim, yeni yemekler tattım, midye yedim ama hala mutlu değilim. Üstüne bir de yakında regl olacağım ve ağlama isteğimi bastıramıyor. Her neyse...
⚜
Biraz kendime duygusal boşluğumdan bahsetmek istedim. Çoğu zaman umurumda olmuyor ama aşk şarkıları dinlediğimde bu boşluğun farkına varıyorum. Aşk şarkısı dinlerken düşünebileceğim kimse yok! Ya da aklıma gelen. Ki dünyadaki bütün şarkıların %99'u aşkla ilgiliyken.
Siz nasıl düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence, sevgili bulmak zor bir şey değil zaten bu devirde herkes birileriyle takılmak için can atıyor. Sevgiliden ziyade seveceğin bir insan bulmak zor. Birisini de sevmedikten sonra neden sevgili olayım ki? Sevgilicilik oynamak bana saçma geliyor.
Son zamanlarda herkes bir yarış içinde, 'en çok kimin flörtü var' yarışı ve ben bu yarışın en sonundayım. Çünkü hoşlanmadığım bir insanla neden mesajlaşayım ya da konuşayım? İçim sıkılıyor, gram merak etmediğim soruları neden gram tanımak istemediğim birisine sorayım ki? Bana her şey sahte geliyor. Bazen, yakışıklı-güzel insanlarla sadece dış görünüşleri için takılmaya devam ediyorlar. Muhabbeti kötü, kişiliği kötü ama sırf yakışıklı diye birisiyle takılmak mantıklı mı? Kafamda bir sürü soru var ve cevapları meçhul...
Mesela sadece bizi biz olduğumuz için sevebilecek insanlar var mı ya da ben birisini sadece kendi olduğu için sevebilir miyimi, diye düşünmeden edemiyorum. Güzellik standartları bu kadar alıp başını gitmişken -iki taraf içinde- güzel/yakışıklı bulmadığımız insanlarla sevgili olabilecek miyiz?
Yani anlayacağınız bu deniz dalgasız ve durgun...
Günce, Kızdıklarım, Bu Yıl,
Güzel hatıralar, iyi birikimler, kötü günler...
Her zaman neşeli ama bir o kadar pasif melankoli olan Ben'in yeni blogu. Sonuçta hep iyi günlerimiz, anlarımız ve hatıralarımız olacak değil. O yüzden bu anların hepsini paylaşabileceğim bir blog açtım. Kendi karanlık ve melankoli tarafımı yine kendime itiraf edeceğim. İyi-kötü hep ben...
*
Neredeyse 20 yaşımın sonunda, hayatımınsa hemen hemen başındayım. Devamlılığı olmayan yazı yazma sevdamla 6 yıldır inişli çıkışlı blog yazıyorum. Çoğu zaman yazmayı bırakıyorum ama genellikle yazmak hoşuma gidiyor. Okunmasını istemediğim için yazmadığım bir günlük 'yazamama' serüvenim ve isteğim var, işte tam da bu noktada blog açtım.
Ben PasifMelankoli, kısacası kişisel bloguma-günlüğüme hoş geldiniz.
"It makes me want to cry, the shining moonlight..."
♡
Hakkımda
Hakkımda
Neyi merak ediyorsun?
Okuyucular
Sevilen Postlar
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Blog ArÅŸivi
- AÄŸustos 2025 (1)
- Temmuz 2025 (1)
- AÄŸustos 2021 (1)
- Temmuz 2021 (3)
Orospu Çocuğuna Mektuplar 2
Elim hiç yazmaya gitmiyor yine. Bir başlangıç yaptım devamı gelsin diye ama kendimi hazır hissediyor muyum bilmiyorum? Hislerimi özetleyecek...
